25 Kasım, kadınların sesini daha güçlü duyurabilmesi ve kadına yönelik şiddetin son bulması için “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” adıyla bir hatırlatmadır. Bu özel günün amacı toplumsal vicdanın uyandırılmasıdır. 1960 yılında, Dominik Cumhuriyeti’nde, diktatörlüğe karşı duran Mirabal kardeşlerin öldürülmesinin ardından, 1999 yılında Birleşmiş Milletler tarafından Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü olarak kabul edilmiştir. Konunun önemi ise tabiki sadece bir gün ile sınırlanamayacak kadar büyüktür. Dolayısıyla bu gün aslında bir tarih değil, kadının hakları için verilen bir mücadelenin sembolüdür.
Her yıl, milyonlarca kadın dünyada şiddet mağduru olmakta. Ancak, bu sorun yalnızca kadının değil aslında tüm toplumun sorunudur. Çünkü şiddet, bir insanlık sorunu, kültürel ve vicdani bir meseledir.
Dünya çapında her üç kadından birinin hayatında en az bir kez şiddet görmesi, bu sorunun yalnızca bireylerin değil, tüm toplumların ortak mücadelesi olması gerektiğini gösterir. Fakat kadına yönelik şiddet, ne yalnızca bireysel bir trajedi ne de istatistiklerde kaybolan bir veri kümesidir.
Peki, neden şiddet hâlâ yaygın? Cevap, tarihsel bir miras kadar günümüz alışkanlıklarında saklıdır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, yanlış öğrenilmiş normlar ve sessizlik kültürü, şiddeti besleyen başlıca kaynaklardır. Ancak yaşamlar böyle hikayelerle bitmeye ve ya içine kapanmaya mahkum değildir.
Kadına yönelik şiddet kapsam itibariyle sadece fiziksel bir yaralanma değil, bir ruhsal, toplumsal ve kültürel travmadır. Şiddet, bir kadının yalnızca bedensel sınırlarını aşmakla kalmaz, içindeki gücü, özgürlüğü ve potansiyeli de yıkar.
Çözüm noktasında sadece kadına yönelik şiddetin suç sayılmasının yanında toplumda bir zihniyet değişikliği en önemli gereksinimdir.
Kadın da her canlı gibi bir “DEĞER” dir. Özellikle günümüzün teknoloji çağında kadınların değerlerinin yaratıcılığının ortaya çıkarılması, güçlendirilmesi, istihdamının artırılması, girişimcilik yeteneklerinin ortaya çıkarılması şiddetin önlenmesindeki en önemli adımdır. Her kadının kendi ayakları üzerinde durabilmesi için eğitime, destekleyici sosyal hizmetlere ve ekonomik fırsatlara ihtiyacı vardır.
Diğer yandan tüm insanlığın elinde kullanabileceği iletişimsel yetenekleri var. İletişimi toplumsal olarak daha iyi kullanmaya çaba sarf etmek uzlaşmacılığı, ortak paydada buluşmayı sağlayarak evde, işte, sosyal medya ve fiziksel ortamlarda “ŞİDDETSİZ İLETİŞİM” kurulmasını sağlayabilecektir. Sorunun temeline inerek çözümleri oradan başlatmak en yapıcı yöntemdir.
25 Kasım, sadece bir anma günü değil, harekete geçme zamanıdır. Bugün ve her gün kadına yönelik şiddetle mücadele için fikirler üretip hep birlikte, kadının değerli olduğu bir dünya için adım atmalıyız.