Merhaba, herkese iyi bir hafta diliyorum.
Bu hafta yazım da “güzellik” kavramına görselliğe bakışımızda yaşanan değişimlerden bahsetmek istiyorum. Miss Turkey yarışmasının birincisi ile ilgili yaşanan tartışmanın ekseninde konu bence genel olarak estetiğe ve güzelliğe bakışımızda yaşanan değişimle ilgili son derece önemli sinyaller veriyor.
Estetik, tarih boyunca hem filozofların hem de sanatçıların üzerine derinlemesine düşündüğü bir kavram. Etimolojik kökenini Yunanca ‘duyum’, ‘sezi’ anlamlarına gelen ‘aisthesis’ sözcüğünden alıyor.
“Güzel nedir?” de, tarihin en eski sorularından biridir ve filozoflar yüzyıllar boyunca bu kavram üzerine derin düşünceler üretmiştir. Antik Yunan’da, Platon ve Aristoteles güzelliği “mutlak” bir kavram olarak ele almış ve doğa ile uyumu temel almıştır. Platon’a göre, güzellik bir idea, yani mükemmel ve değişmez bir formdur. Aristoteles ise güzelliği uyum, simetri ve düzenle tanımlamıştır. Orta Çağ’da Thomas Aquinas, güzelliğin hem fiziksel hem de ruhsal boyutları olduğunu savunmuştur. Modern dönemde ise Kant, güzelliği öznel ve estetik yargılarla ilişkilendirerek bireyin deneyimlediği kişisel bir algı olarak değerlendirmiştir.
Yapay Zeka ve Filtrelerle Güzelliğe Yeni Perspektif
Ancak 21. yüzyıla gelindiğinde, dijital teknolojiler, filtreler, efektler ve yapay zeka (YZ), estetik algımızı derinden etkiledi. Yapay zeka ve dijital filtreler, insanların güzellik algısını yeniden şekillendiren yeni bir estetik boyut sundu. Özellikle sosyal medya platformlarında kullanılan yüz filtreleri, güzellik standartlarını idealize mükemmelliğe dönüştürdü. Bu, Kant’ın estetik deneyimin bireyselliği anlayışına ters düşebilecek bir gelişme; çünkü güzellik artık bireysel deneyimden çok, dijital araçlar ve algoritmalar tarafından şekillendirilen standartlara da dayalı.
Estetik algıdaki bu dönüşüm, Jean Baudrillard’ın “simülasyon” kavramını da akla getiriyor. Baudrillard’a göre modern toplum, gerçekliğin bir simülasyonunu üretir ve bu simülasyonlar zamanla gerçeğin yerini alır. Bugün yapay zeka ile oluşturulan dijital görüntüler de bir tür simülasyondur. Filtrelenmiş yüzler, “gerçek” güzellikten uzaklaşıp, dijital simülasyonlara dönüşüyor. Böylece, toplumsal güzellik anlayışı, idealize edilmiş bir gerçeklik tarafından şekilleniyor. Bu durum, toplumsal estetik algının bir “hipergerçekliğe” kaymasına neden oluyor. Aslında hepimiz bununla ilgili kendimizi test edebiliriz. Ben dahil eminim ki bir çoğumuz karşılaştığımız beğenimize çok da uymayan yüz görsellerini artık gözümüzle inceltip daraltıp, uzatıp kısaltıp kendimizce şekillendiriyoruz, renklendiriyoruz..
Dolayısıyla estetik felsefesi açısından bakıldığında, güzellik algısı toplumun kolektif bilinci, kültürel değerleri ve teknolojik etkilerle sürekli evrilir. Dijitalleşme de bu evrimi hızlandırmış ve kişisel beğenilerle birleşen küresel bir güzellik algısı yaratmıştır. Diğer yandan güzellik kavramına görsel estetiğe ilaveten nezaket, beceri ve yetkinlikler bütünü olarak bakmak da konuya yeni perspektifler açabiliyor.
Güzelliklerle dolu bir hafta dileğimle